Ankara - 12.12.2012
İnsanoğlu bilgi ve birikimini kendisinden sonra gelecek nesile aktarmak için tarih boyunca uğraş vermiştir. Bütün bu uğraş sonucunda günümüzde gelinen noktada ise inanılması güç ve sonu olmayan büyüklükte bir “sanal dünya” oluşturulmuştur. Bu “sanal dünya”nın adına “İnternet” denilmektedir. Türkiye’de 20. Yaşını dolduran dünyada ise kökü çok daha geçmişe dayanan böylesi bir gelişmenin bilgiyi üretme, dağıtma ve bilgiyi kullanmanın koşullarını etkilemesi kaçınılmazdır. İletişim ve ulaşım araçlarındaki gelişme ve bilişim teknolojisi bir anlamda dünyayı küçültmüş, ülkesel sınırları saydamlaştırmış, uluslararası ilişkilerin etkinliğini artırmıştır. Gelişen bu sanal ortam, çoğu zaman özgürlüklerin de sınırsız olduğu yanılgısına düşülmesi nedeniyle çeşitli hukuki olaylara da gebedir.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 1.maddesinin 2.fıkrasında “Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder” hükmü yer almaktadır. Başka bir anlatımla Avukatlık mesleği yargının üç temel bacağından biri olan “savunma”nın temsilcisi olarak düzenlenmektedir. Kuşkusuz bilim ve bilgi olmadan Avukatın, savunmayı temsil edebilmesi de mümkün değildir. Günümüzde bilgiye erişimin en etkili yollarından biri de İnternettir. Bu açıdan adaletin savunucuları olan biz hukukçular tarafından da söz konusu içeriklerden sıklıkla yararlanılmakta ve bilgi edinmenin kolaylaşması anlamında takip edilmesi gerekmektedir. İnternet sınırlamaları nedeniyle söz konusu olaylar hakkında bilgi sahibi olamamak ve bu nedenle müvekkillerimizin hakkını yeterince savunamamız elbette ki müvekkilimiz aleyhine davranan ve saldıranlaranların işine yaramaktadır. Söz konusu sınırlama ve engellemeler nedeniyle Avukatlık mesleğini yerine getirmede güçlükler yaşandığı da açıktır. İnternet, olaya ilişkin önceden bilgi sahibi olmayı ve savunma hazırlama aşamasında ise olaya farklı bakış açılarından da bakabilmeyi sağlamaktadır. O kadar ki söz konusu olayla ilgili yayınlanan basit bir videoda bile yazılı kaynaklardan elde edilemeyecek bilgilere ulaşılabilmektedir.
Savunma hakkını kutsallığı ve savunmanın dokunulmazlığı gibi en temel hukuk ilkelerinin haksız bir şekilde engellenmesi, ciddi hak kayıplarına sebebiyet verebileceği gibi, avukatlık mesleğinin gerektiği gibi icrasına da engel olmaktadır. Özellikle söz konusu durumun kamuda çalışan avukatlar için de geçerli olduğu ve hatta genel erişim yasakları dışında kurumların da kendi içlerinde erişim yasakları getirdikleri göz önüne alındığında kamuda çalışan avukatların çalıştıkları kurumların haklarını layıkınca savunmada güçlükler yaşadığı da aşikardır. Savunma hakkının kısıtlanması nedeniyle devlet kurumları maddi-manevi zarara uğratılmaktadır. Başka bir anlatımla bu halde devlet kendi kendini zarara uğratmaktadır. Savunma hakkının kısıtlanması sorumluluk sebebi olduğundan buna sebep olanlar hakkında da sorumluluk doğurması kaçınılmazdır.
Ülkemiz de dahil olmak üzere tüm devlet kurumları ve kişiler, İnternet üzerinden çeşitli yayınlar yapmakta, vatandaşlarına bilgi sağlamakta ve hatta vatandaşlarından bilgi almaktadır. Teknolojik olanakların da gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla bu bilgi alışverişi daha fazla interaktifleşmektedir. Bu nedenle de kurumlar ve bireyler kendi altyapılarını sıfırdan oluşturmaktansa altyapısı yeterli firmaların İnternet siteleri üzerinden istedikleri yayını kolaylıkla ve daha az maliyetle yapabilmektedir. Bu da göstermektedir ki İnternet üzerindeki bilgi alışverişinin büyük bir kısmı işbu İnternet siteleri üzerinden gerçekleştirilmektedir. Bu da göstermektedir ki İnternet erişim yasaklarının bir başka boyutu da Rekabet Hukuku alanında karşımıza çıkmaktadır. İçerik yüklenen İnternet siteleri aslında her biri birbirinden ayrı ve farklı uluslararası ölçekte firmalardır. Bir firmanın ülkeye girişinin engellenmesi tabii olarak diğer firmanın o ülkedeki ziyaretçi sayısını arttıracak ve bu da haksız rekabete yol açacaktır. Devletin bir yandan ADİL rekabet ve ticaret ortamını sağlamaya çalışırken bir yandan da rekabete aykırı eylem ve işlemlerde bulunması kabul edilemez. Bu ikilem en kısa zamanda giderilmesi gereken ciddi bir sorundur.
Bilgiye erişimin bu denli kolay ve bir o kadar da öneme sahip olduğu günümüzde söz konusu erişim kısıtlamaları Ülkemize yakışmamakta ve özellikle biz hukukçuları zor durumda bırakmaktadır. Hukuk ve savunma makamı sadece kitaplar ve kanunlar üzerine gelişmemiş aksine tarih boyunca hayatın akışına paralel bir gelişme sergilemiştir. Bu nedenle her çağ kendi içinde kendi adaletini sağlayabilmiştir. Ancak işlenmiş ya da işlenmeye devam eden bir hukuka aykırılığa karşı bu alana erişimi kapatmak hukuka aykırılıkla mücadele etmek yerine buna boyun eğmekten başka bir şey değildir. Mahkemelerimizin ve Yargıçlarımızın karar verirken sadece o anlık vaziyeti değil verecekleri kararın yukarıda açıklanan ve aslında kendilerini de doğrudan etkileyen hukuka ilişkin etkileri başta olmak üzere tüm sonuçları göz önüne almaları gerekmektedir. Aynı dikkat ve özenin herkesten önce kanun koyucudan beklenmesi ise esastır.